Çocuğun Görebileceği Bir Ortamda İbadet ve Dua Etme

Evin içinde ibadet ü taate ayrılmış hem bir yer hem de bir zaman olmalıdır. Beş vakit namaz, imkân varsa evde cemaatle kılınmalı veya çocuğun elinden tutulup camiye götürülmelidir. Bu son durum, daha ziyade annenin namaz kılamadığı dönemlerde çok yararlı olabilir.. evet anne, belli dönemlerde namaz kılamayınca, çocuk ‘namaz kılınmasa, dua edilmese de olabiliyor’ fikrine kapılmasın diye bilhassa o günlerde mâbede gitme, meselenin ciddiyeti adına iyi bir rehabilitasyon sayılabilir.

Tabiî şöyle yaparak da bu boşluk kapatılabilir: ‘Kadın özel hâllerinde dahi abdest alıp, seccadesine oturur; ellerini Mevlâ’ya açıp dua eder; o, namaz kılmış gibi sevap alırken çocuk nazarında da bu boşluk kapatılmış olur.’ Fıkıh kitaplarında böyle bir yaklaşım da var.[1] Terbiye açısından bunun önemi çok büyüktür. Bir kere bu vesile ile çocuk, hiçbir zaman evde secde etmeyen baş, ağlamayan göz, duaya kalkmayan el görmeyecektir. Bilakis o, her zaman evde hassasiyet, titizlik ve derin bir kulluk şuuru müşahede edecektir. Dolayısıyla kadının husûsî durumlarından ötürü ibadet yapamadığı dönemlerle ilgili olarak çocuk, bu meselenin ruhunu anlayacağı, siz de bu konuların dindeki yerini ona anlatacağınız ana kadar, zaman zaman elinden tutarak onu camiye götürmeniz uygun olacaktır.

Gün gelecek, ezan okunduğu zaman çocuk, tıpkı çalan saat gibi, sizi ‘Baba namaz!’ diye uyaracak, siz işinizle meşgul olup da ‘Allahu ekber’ sesini duymuyorsanız, o bunu duyduğunda, ‘Namaz!’ diye size seslenecektir ki, belli bir dönemde ona hatırlattığınız her şeyi dönüp o size hatırlatacaktır.

Bundan başka günün bir saatinde Allah’a dua edeceğiniz özel bir saatiniz olmalıdır. Önceden belirlemiş olduğunuz bir saatte Mevlâ’nın karşısında duygularınızı dile getirip dertlerinizi O’na açmalısınız ve Yüce Yaratıcı’nın her zaman sığınılacak bir kapı olduğunu fiilen göstermelisiniz. Bu dualarınızı açıktan, sesli olarak yapmanız yararlı olur. Rasûlü Ekrem’den (sallallahu aleyhi ve sellem) mervî olan duaları sahabe ondan duymuştu. Bunların birçoğunu, Hz. Âişe (ra) nakletmektedir. Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (ra) efendilerimizden de bu konuda nakiller vardır.

Öyleyse sizler de çevrenizdekilere dualarınızı duyurabilir ve onun öğrenebileceğini hedefleyerek dua edebilirsiniz. Eğer çocuğunuzun, duygulu olmasını, Allah (cc) anıldığı zaman titremesini arzu ediyorsanız başta sizin öyle olmanız icap eder.

Hayatımda unutamadığım öyle tablolar vardır ki, akla gelince ürpermemek mümkün değil. Ninemin Rabbiyle irtibatını aksettiren tabloların, benim üzerinde büyük tesiri olmuştur. Kendisini kaybettiğimde henüz küçük bir çocuktum ama rahmetli pederim şöyle-böyle din-i mübin-i İslâm’la alâkalı bir şeyler söyleyiverince ya da Kur’ân okuyunca o da hemen yerinde zangırdamaya başlardı. Öyle ki bir kere onun yanında coşkunca ‘Allah (cc)’ deyiverseniz hemen rengi kaçar, benzi solar, yirmi dört saat âdeta onun tesirini aksettirirdi. İşte benim ruh hâletim üzerinde onun bu durumunun büyük tesiri olmuştur. Evet bu ümmiye, çok okumamış ve bildiği kadarıyla âmile olmaya (yaşamaya) çalışan ninemin o yürekten davranışları, ağlayışları ve içten içe sızlanışları, benim üzerimde çok büyük tesir bırakmıştır. Bir hayli büyük kimselerin dizleri dibinde oturdum. Onların coşkun ve heyecanlı sohbetlerini dinledim. Ama diyebilirim ki, ninemin o terbiye edici davranışlarından aldığım dersi hiçbirinden alamadım. Bana öyle geliyor ki, ben Müslümanlığımı, geneli itibarıyla ona, baba ve annemin o içten hallerine borçluyum.

Konunun çerçevesi dışına çıktık; sadede dönüyorum.. evet yuvada ebeveynin vaziyetlerini iyi ayarlaması çok önemlidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, belli bir saatte, Mevlâ’nın karşısında içinizi döktüğünüzü, ‘huzuruna geldim’ deyip inlediğinizi, coşup kendinizden geçtiğinizi, bilhassa çocukların yanında da Allah’a gönlünüzü açarak, açıktan açığa O’na dua ettiğinizi onların görüp duyması çok mühimdir. Onun, en büyük meselelerinizden biri olan ahiretiniz için çırpındığınızı görmesi, onu düşünüp ümitle ağladığınızı bilmesi hiçbir zaman onun hatırından çıkmayacaktır. Aslında biz, Mevlâ’nın karşısında Mevlâ’yı görüyor gibi kulluk yapmak zorundayız. Rükû, sücûd, kıyam ve kavamemiz, celsemiz hep O’na hatırlatıcı nitelikte olmalıdır. Allah’ın (cc) huzurundaki hâlimizi şöyle bir çerçevede resmedebiliriz: Sanki biz, Allah’la (cc) yüz yüze gelmişiz de, Yüce Yaratıcı: ‘Ey kulum, kalk, hayatının hesabını ver.’ diyor; biz de rahmetini umarak ve büyüklüğü karşısında kalkıp elpençe divan duruyoruz. Ululuğunu tam hissederek ve küçüklüğümüzü tam duyarak böyle bir kıyam bizim için de çevremiz için de ne uyarıcıdır! Zayıf bir hadiste Rasûlü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem): ‘Benim Allah’la (cc) bir ânım vardır ki, o ânımda ne melâike-i mukarrebin ne de başkası bana yaklaşamaz.’[2] buyurmaktadır.. evet Mevlâ ile öyle bir saatimiz, apaydın bir ânımız olmalı ki, çocuk müşahede ettiği o tabloları, mevsimi gelince, kendi ibadetine malzeme yapsın. Evet o ileride, fikrî, amelî inhiraf tehlikeleri ile, her karşı karşıya kaldığında, bu tablolar birer can simidi gibi onun imdadına yetişecek ve elinden tutacaktır.

Bu hususu yadırgamayınız; çünkü Yusuf sûresinde Kur’ân -tabir caizse- bize böyle psikolojik bir done veriyor. Gerçi biz, kadın karşısında Yusuf’un (as) içinden bir şey geçtiğini düşünmüyoruz; ama Kur’ân-ı Kerim: ‘Ya, Rabbinin burhanını görmeseydi!’ (Yusuf, 12/24) buyuruyor.

Her ne kadar doğruluğu tartışmalı da olsa, müfessirîn-i izâmın nakillerine göre, Kur’ân’da bahsedilen ‘burhan’dan maksat, Hz. Yakub’un (as) mânevî bir şekilde temessülü ve taaccüble elini dudağına götürüp, ‘Yusuf!’ diye seslenmesidir ki, o iffet âbidesini tam temkine çekiyor, o da, ‘Allah’tan korkarım.’ (Yusuf, 12/23)[3] deyiveriyor.

İşte, değişik kayma ve sürçmeleri önleyebilecek buna benzer durumların yaşanabilmesi için, sizin o yaşlı gözleriniz ve o içten sızlanışlarınız da çok önemlidir. Bunlar, çocuğun şuuraltında yer eden öyle ölümsüz tablolardır ki o, irtikâp edeceği her mesâvi (kötülükler) karşısında, hayalinde, kendine açılan pencerede, eliniz dudağınızda onun karşısına dikilip: ‘Yavrum öyle ne yapıyorsun?’ diyecek, böylece siz daima onun hayatında bir rehber ve davranışlarınız da ona uzanmış bir inayet eli olacak, onun elinden tutup değişik tehlikelerden onu kurtaracaktır.

[1] İbni Abidin, Reddu’l-Muhtar, 1/291
[2] Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2/173-174
[3] İbn-kesir, Tefsiru’l-Kur’ân, 4/308-309

Yorum bırakın