Namazın değişik fasıllarında okunabilecek duaların bir kısmı


Herkül nağme 225: Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’den mervi olup namazın değişik fasıllarında okunabilecek duaların bir kısmı şunlardır:

RÜKÛ’DA: نﺎَﺤْﺒُﺳ َ ﻲﱢﺑَر َ ِﻢﻴِﻈَﻌْﻟا

“Sübhansın ya Rab! Seni tesbîh ederim, Sen noksan sıfatlardan, eksik ve kusurdan, şerik ve yardımcıdan münezzehsin, mütealsin” نﺎَﺤْﺒُﺳ َ ىِذ توُﺮَﺒَﺠْﻟا ِ تﻮُﻜَﻠَﻤْﻟاَو ِ ءﺎَﻳِﺮْﺒِﻜْﻟاَو ِ ِﺔَﻤَﻈَﻌْﻟاَو

Ceberût (esma-sıfat veya berzah âlemi), melekût (melâike ve ruhânilere mahsus âlem yani varlığın perde arkası), kibriya (ululuk) ve azamet sahibi Allah’ı tesbih ederim. ﻚَﻧﺎَﺤْﺒُﺳ َ ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﺎَﻨﱠﺑَر كِﺪْﻤَﺤِﺑَو َ ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﺮِﻔْﻏا ْ ﻲِﻟ

Seni tesbîh ederim Allahım.. Sana mahsus hamd ile Seni tesbih ederim ey her şeyin Rabbi benim de Rabbim.. Allahım, bağışla beni. حﻮﱡﺒُﺳ ٌ سوﱡﺪُﻗ ٌ بَر ُّ ﺔَﻜِﺋَﻼَﻤْﻟا ِ ِحوﱡﺮﻟاَو

Ey bütün eksik ve kusurlardan münezzeh bulunan Sübbûh ve bütün üstün vasıfları, kemâl, fazilet ve güzellik sıfatlarını Zâtında cem eden Kuddûs; ey meleklerin ve Ruhun Rabbi! Seni tesbîh u takdîs ederim. نﺎَﺤْﺒُﺳ َ ﻪﱣﻠﻟا ِ هِﺪْﻤَﺤِﺑَو ِ نﺎَﺤْﺒُﺳ َ ﻪﱣﻠﻟا ِ ِﻢﻴِﻈَﻌْﻟا

Sübhansın ya Rab! Hamd ü senâ duygusuyla dopdolu olarak Seni tesbîh ederim. Ey yüce Allah’ım, Sen noksan sıfatlardan, eksik ve kusurdan, şerik ve yardımcıdan münezzehsin, mütealsin! ﺖﱠﻠَﻘَﺘْﺳاﺎَﻣَو ْ ﻪِﺑ ِ ﻲِﻣَﺪَﻗ ﻪﱠﻠِﻟ ِ بَر ِّ َﻦﻴِﻤَﻟﺎَﻌْﻟا ﻊَﺸَﺧ َ ﻲِﻌْﻤَﺳ يِﺮَﺼَﺑَو ﻲﱢﺨُﻣَو ﻲِﻤْﻈَﻋَو ﻲِﺒَﺼَﻋَو ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﻚَﻟ َ ﺖْﻌَﻛَر ُ ﻚِﺑَو َ ﺖْﻨَﻣآ ُ ﻚَﻟَو َ ﺖْﻤَﻠْﺳَأ ُ ﺖْﻧَأ َ ﻲﱢﺑَر

Allahım, Sana rükû ettim, Sana inandım ve Sana teslim oldum. Sen Benim Rabbimsin. Kulağım, gözüm, beynim, iliğim, kemiğim, sinirim ve ayaklarımın taşıdığı her şey, Âlemlerin Rabbi Allah’a boyun eğmiş, itaat etmiştir.

RÜKÛ’DAN DOĞRULUNCA: ﺎَﻨﱠﺑَر ﻚَﻟَو َ ُﺪْﻤَﺤْﻟا

Ey Rabbimiz, hamd Sana mahsustur. اًﺪْﻤَﺣ اًﺮﻴِﺜَﻛ ﺎًﺒﱢﻴَﻃ ﺎًﻛَرﺎَﺒُﻣ ِﻪﻴِﻓ

Çokça, tertemiz, mübarek hamd ü senalar hep Allah’a mahsustur. ﺎَﻤُﻬَﻨْﻴَﺑ ءْﻞِﻣَو َ ﺎَﻣ ﺖْﺌِﺷ َ ﻦِﻣ ْ ءْﻰَﺷ ٍ ُﺪْﻌَﺑ ﺎَﻨﱠﺑَر ﻚَﻟ َ ﺪْﻤَﺤْﻟا ُ ءْﻞِﻣ َ تاَﻮَﻤﱠﺴﻟا ِ ضْرَﻷاَو ،ِ ءْﻞِﻣَو َ ﺎَﻣ

Rabbimiz, gökler dolusu, yer dolusu, aralarındaki her şey dolusu ve daha başka dilediğin şeyler dolusunca hamd Sana mahsustur. ﻚْﻨِﻣ َ ﱡﺪَﺠْﻟا ﻊِﻧﺎَﻣ َ ﺎَﻤِﻟ ﺖْﻴَﻄْﻋَأ َ َﻻَو ﻲِﻄْﻌُﻣ َ ﺎَﻤِﻟ ﺖْﻌَﻨَﻣ َ َﻻَو ﻊَﻔْﻨَﻳ ُ اَذ ﱢﺪَﺠْﻟا ﻞْﻫَأ َ ءﺎَﻨﱠﺜﻟا ِ ﺪْﺠَﻤْﻟاَو ِ ﻖَﺣَأ ُّ ﺎَﻣ لﺎَﻗ َ ﺪْﺒَﻌْﻟا ُ ﺎَﻨﱡﻠُﻛَو ﻚَﻟ َ ﺪْﺒَﻋ ٌ َﻻ

Ey mecd ü senâya lâyık Rabbimiz!.. Kulların -ki hepimiz Sana kuluz-söyleyeceği en lâyık söz şudur: Allahım, Senin ihsan ettiğine mâni olacak yoktur. Senin mani olduğunu da lütfedecek yoktur. Sana karşı hiçbir şan ve şeref sahibine, şan ve şerefinin bir faydası dokunmaz. ِﺲَﻧﱠﺪﻟا ﻦِﻣ َ بﻮُﻧﱡﺬﻟا ِ ﺎَﻳﺎَﻄَﺨْﻟاَو ﺎَﻤَﻛ ﻰﱠﻘَﻨُﻳ بْﻮﱠﺜﻟا ُ ﺾَﻴْﺑَﻷْا ُ َﻦِﻣ ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﻲِﻧْﺮﱢﻬَﻃ ﺞْﻠﱠﺜﻟﺎِﺑ ِ دَﺮَﺒْﻟاَو ِ ءﺎَﻤْﻟاَو ِ دِرﺎَﺒْﻟا ِ ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﻰِﻧْﺮﱢﻬَﻃ

Allahım beni kar, dolu ve soğuk suyla temizle. Allahım, beni günahlardan ve hatalardan beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi temizle.

SECDEDE: نﺎَﺤْﺒُﺳ َ ﻲِﺑَر َّ ﻰَﻠْﻋَﻷا

“Sübhansın ya Rab! Seni tesbîh ederim, Sen noksan sıfatlardan, eksik ve kusurdan, şerik ve yardımcıdan münezzehsin, yücesin” ﻚَﻧﺎَﺤْﺒُﺳ َ ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﺎَﻨﱠﺑَر كِﺪْﻤَﺤِﺑَو َ ﻢُﻬﱠﻠﻟَا َّ ﺮِﻔْﻏا ْ ﻲِﻟ

Ey Rabbimiz olan Allahım, Seni Sana mahsus olan hamd ile tesbih ederim. Allahım, beni mağfiret eyle. ﺎَﻤَﻛ ﺖْﻴَﻨْﺛَأ َ ﻰَﻠَﻋ َﻚِﺴْﻔَﻧ ﻚِﺘَﺑﻮُﻘُﻋ ،َ ذﻮُﻋَأَو ُ ﻚِﺑ َ ﻚْﻨِﻣ ،َ ﻻَ ﻰِﺼْﺣُأ ءﺎَﻨَﺛ ً ﻚْﻴَﻠَﻋ َ َﺖْﻧَأ ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﻰﱢﻧِإ ذﻮُﻋَأ ُ كﺎَﺿِﺮِﺑ َ ﻦِﻣ ْ ﻚِﻄَﺨَﺳ ،َ ﻚِﺗﺎَﻓﺎَﻌُﻤِﺑَو َ ْﻦِﻣ

Allahım, gazabından rızana, azabından afiyetine, Senden Sana (celâlinden cemâline) sığınırım. Zâtını senâ ettiğin ölçüde Seni senâ etmekten âciz olduğumu itiraf ederim. ﻲِﻣَﺪَﻗ ﻪﱠﻠِﻟ ِ بَر ِّ َﻦﻴِﻤِﻟﺎَﻌْﻟا ﻲِﻣَدَو ﻲِﻤْﺤَﻟَو ﻲِﻤْﻈَﻋَو ﻲِﺒَﺼَﻋَو ﺎَﻣَو ﺖﱠﻠَﻘَﺘْﺳا ْ ِﻪِﺑ كَرﺎَﺒَﺗ َ ﻪﱠﻠﻟا ُ ﻦَﺴْﺣَأ ُ ﻦﻴِﻘِﻟﺎَﺨْﻟا ،َ ﻊَﺸَﺧ َ ﻲِﻌْﻤَﺳ يِﺮَﺼَﺑَو ﻰِﻬْﺟَو َ ىِﺬﱠﻠِﻟ ﻪَﻘَﻠَﺧ ُ هَرﱠﻮَﺼَﻓ ،ُ ﻖَﺸَﻓ َّ ﻪَﻌْﻤَﺳ ُ هَﺮَﺼَﺑَو ،ُ ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﻚَﻟ َ تْﺪَﺠَﺳ ،ُ ﻚِﺑَو َ ﺖْﻨَﻣآ ،ُ ﻚَﻟَو َ ﺖْﻤَﻠْﺳَأ ،ُ َﺪَﺠَﺳ

Allahım, Sana secde ettim, Sana inandım, Sana teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratan, şekil veren, kulağını ve gözünü yarıp çıkaran (Yaradan)’a secde etti. En güzel yaratıcı olan Allah, Sen ne yücesin. Kulağım, gözüm, kanım, etim, kemiğim, sinirim ve ayaklarımın taşıdığı her şey, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a boyun eğmiş, itaat etmiştir. حﻮﱡﺒُﺳ ٌ سوﱡﺪُﻗ ٌ بَر ُّ ﺔَﻜِﺋَﻼَﻤْﻟا ِ ِحوﱡﺮﻟاَو

Ey bütün eksik ve kusurlardan münezzeh bulunan Sübbûh ve bütün üstün vasıfları, kemâl, fazilet ve güzellik sıfatlarını Zâtında cem eden Kuddûs; ey meleklerin ve Ruhun Rabbi! Seni tesbîh u takdîs ederim” ِﺔَﻤَﻈَﻌْﻟاَو ﻪَﺘﻴِﻧَﻼَﻋَو ،ُ نﺎَﺤْﺒُﺳ َ ىِذ توُﺮَﺒَﺠْﻟا ِ تﻮُﻜَﻠَﻤْﻟاَو ِ ِءﺎَﻳِﺮْﺒِﻜْﻟاَو ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﺮِﻔْﻏا ْ ﻲِﻟ ﻲِﺒْﻧَذ ﻪﱠﻠُﻛ ،ُ ﻪﱠﻗِد ،ُ ﻪﱠﻠِﺟَو ،ُ ﻪَﻟﱠوأ ُ هَﺮِﺧآَو ،ُ ُهﱠﺮِﺳ

Allahım, bütün günahlarımı, küçüğünü-büyüğünü, evvelini-âhirini, açığını-gizlisini bağışla. Ceberût (esma-sıfat veya berzah âlemi(, melekût (melâike ve ruhânilere mahsus âlem yani varlığın perde arkası), kibriya (ululuk) ve azamet sahibi Allah’ı tesbih ederim.

İKİ SECDE ARASINDA: ﻲِﻨْﻗُزْراَو ، ﻲِﻨْﻌَﻓْراَو ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﺮِﻔْﻏا ْ ﻲِﻟ ﻲِﻨْﻤَﺣْراَو ﻰِﻨِﻓﺎَﻋَو ﻲِﻧْﺮُﺒْﺟاَو ﻲِﻧِﺪْﻫاَو

Allahım, beni bağışla, bana merhamet eyle, bana afiyet lütfeyle, beni hidayet eyle, bana rızık ihsan eyle, benim eksiğimi-gediğimi gider, kırığımı-döküğümü sar ve beni yücelt. ﺎﻴِﻘَﺷ بَر ِّ ﺐَﻫ ْ ﻰِﻟ ﺎًﺒْﻠَﻗ ﺎﻴِﻘَﺗ ﺎﻴِﻘَﻧ ﻦِﻣ َ كْﺮﱢﺸﻟا ِ ﺎﻳِﺮَﺑ َﻻ اًﺮِﻓﺎَﻛ َﻻَو

Rabbim, bana, talihsiz ve nankör olmayan, şirkten arınmış, pak, takva duygusuyla dopdolu bir kalb lütfet. ُمَﺮْﻛَْﻷا بر ِّ ﺮِﻔْﻏا ْ ﻢَﺣْراَو ْ زَوﺎَﺠَﺗَو ْ ﺎﱠﻤَﻋ ﻢَﻠْﻌَﺗ ،ُ ﻚﱠﻧِإ َ ﺖْﻧَأ َ ﱡﺰَﻋَْﻷا

Rabbim, bağışla, merhamet et, hata ve günahlarım hesabına bildiklerini işlenmemiş say, affet; şüphesiz ki Sen yegane Aziz ve yegane Kerimsin.

TEŞEHHÜDDE: ﺖْﻧَأ َ رﻮُﻔَﻐْﻟا ُ ُﻢﻴِﺣﱠﺮﻟا ﻻِإ َّ ﺖْﻧَأ ،َ ﺮِﻔْﻏﺎَﻓ ْ ﻰِﻟ ةَﺮِﻔْﻐَﻣ ً ﻦِﻣ ْ كِﺪْﻨِﻋ ،َ ﻰِﻨْﻤَﺣْراَو َﻚﱠﻧِإ ﻢُﻬﱠﻠﻟا َّ ﻰﱢﻧِإ ﺖْﻤَﻠَﻇ ُ ﻰِﺴْﻔَﻧ ﺎًﻤْﻠُﻇ اًﺮﻴِﺜَﻛ ، ﻻَو َ ﺮِﻔْﻐَﻳ ُ َبﻮُﻧﱡﺬﻟا

Allah’ım, muhakkak ben nefsime namütenahî zulümde bulundum; günahları bağışlayacak Senden gayrı kimse yoktur. Nezd-i Uluhiyetinden hususi ve sürpriz bir mağfiretle beni yarlığa, bana merhamet et; şüphesiz ki Sen yegâne Gafûr ve Rahîm’sin. مﱢﺪَﻘُﻤْﻟا ُ ﺖْﻧَأَو َ ﺮﱢﺧَﺆُﻤْﻟا ُﻻَ ﻪَﻟِإ َ ﻻِإ َّ َﺖْﻧَأ ﺖْﻨَﻠْﻋَأ ،ُ ﺎَﻣَو ﺖْﻓَﺮْﺳَا ُ ﺎَﻣَو ﺖْﻧَأ َ ﻢَﻠْﻋَأ ُ ﻪِﺑ ِ ﻲﱢﻨِﻣ ، َﺖْﻧَأ اَ ﻢُﻬﱠﻠﻟ َّ ﺮِﻔْﻏا ْ ﻲِﻟ ﺎَﻣ ﺖْﻣﱠﺪَﻗ ُ ﺎَﻣَو تْﺮﱠﺧَأ ،ُ ﺎَﻣَو تْرَﺮْﺳَأ ُ ﺎَﻣَو

Allahım, geçmiş-gelecek, gizli-açık ve haddi aşarak işlediğim bütün günahlarımı mağfiret buyur ve bunlardan da öte Senin benden çok daha iyi bildiğin günahlarımı da bağışla. Öne geçiren de, geri bırakan da Sensin. Senden başka ilâh yoktur. ِتﺎَﻤَﻤْﻟاَو ﺔَﻨْﺘِﻓ ِ ﺢﻴِﺴَﻤْﻟا ِ لﺎﱠﺟﱠﺪﻟا ،ِ ذﻮُﻋَأَو ُ ﻚِﺑ َ ﻦِﻣ ْ ﺔَﻨْﺘِﻓ ِ ﺎَﻴْﺤَﻤْﻟا ﻢُﻬﱠﻠﻟَا َّ ﻲﱢﻧِإ ذﻮُﻋَأ ُ ﻚِﺑ َ ﻦِﻣ ْ باَﺬَﻋ ِ ﺮْﺒَﻘْﻟا ،ِ ذﻮُﻋَأَو ُ ﻚِﺑ َ ْﻦِﻣ

Allahım, kabir azabından Sana sığınırım. Allahım, Mesih-i Deccal’ın fitnesinden Sana sığınırım. Allahım, hayatın ve ölümün fitnesinden Sana sığınırım. ﺎَﻴْﺤَﻤْﻟا تﺎَﻤَﻤْﻟاَو ،ِ ﻦِﻣَو ْ ﺮَﺷ ِّ ﺔَﻨْﺘِﻓ ِ ﺢﻴِﺴَﻤْﻟا ِ ِلﺎﱠﺟﱠﺪﻟا ﻚِﺑ َ ﻦِﻣ ْ باَﺬَﻋ ِ ﻢﱠﻨَﻬَﺟ َوَ ﻦِﻣ ْ باَﺬَﻋ ِ ﺮْﺒَﻘْﻟا ِ ﻦِﻣَو ْ ِﺔَﻨْﺘِﻓ ﻢُﻬﱠﻠﻟَا َّ ﻲﱢﻧِإ ذﻮُﻋَأ ُ ﻚِﺑ َ ﻦِﻣ ْ ﻢَﺛْﺄَﻤْﻟا ِ مَﺮْﻐَﻤْﻟاَو ،ِ ﻢُﻬﱠﻠﻟَا َّ ﻲﱢﻧِإ ُذﻮُﻋَأ

Allahım, borçtan ve günahtan Sana sığınırım. Allah’ım, Cehennem azabından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden, Mesih-i Deccal’ın fitnesinden Sana sığınırım.

Namazın kıyamı rükûu ve secdesinde okunabilir dualar


225. Nağme: Namazın Kıyâmı, Rükûu ve Secdesinde Neler Okunabilir?

Kıymetli arkadaşlar,

Maalesef çocukluğumuzdan itibaren namazı bir kalıp şeklinde öğrendik, yalnızca bazı cümleleri tekrar edip bir kısım hareketleri yapınca onu eksiksiz eda ettiğimize kanaat getirdik. Dolayısıyla, ekseriyetimiz itibarıyla ve çoğu zaman namazı, özellikle de rükû ve secdeleri adeta geçiştirdik.

Oysa, Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz namazı ikâme ederlerken rükûu kıyamına yakın, secdesi de rükûuna denkti. O, bazen bir rekâtta Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ sûrelerini okurdu; rükûda duruşu da ona eşti; hemen bütün rükünleri kulluk ve dua hesabına tam değerlendirirdi. Bazen O’nun nafile olarak kıldığı bir rekât namaz, bizim hatimle kıldığımız teravih namazı kadar sürerdi. Bir hadis-i şerifte bu husus açıkça anlatılmış ve şöyle denmiştir: “Rasûlullah (aleyhissalatü vesselam)’ın kıyamı, rükûu, rükûdan sonraki ayakta bekleyişi, secdesi, iki secde arasındaki oturuşu ve teşehhüddeki oturuşu neredeyse birbirine denk uzunlukta idi.” (Müslim, Salât 193) Evet, İnsanlığın İftihar Tablosu namazın her anını dualarla bezer, donatır ve Allah’a yakarışla doldururdu.

Peki, acaba biz namazımızı nasıl o şekilde eda edebiliriz; ya da namazda daha neler okuyabilir, hangi duaları yapabiliriz?

Hanefi mezhebine göre, “dünya kelamı” ve “beşer sözü” kategorisinde olan ifadelere namazda yer verilemez. Nitekim, “sübhaneke” duası içindeki “ve celle senaüke” kaydının (sadece cenaze namazında okunan kısım) farz namazlarda okunmamasının sebebi bu düşünce ve bu anlayıştır. Rasûl-ü Ekrem’den (aleyhi ekmelüttehaya) nakledilmiş olan rivayetlerin namazda okunabilmesi için, onun hadis kriterleri açısından en az “meşhur hadis” olması gereklidir. Diğer mezheplerin bu konuda böylesi bir şartı yoktur. Bununla beraber, ihtiyatlı davranarak Kur’an-ı Kerim’de zikredilen veya Efendimiz’in beyanı olduğunda şüphe bulunmayan dualar tercih edilerek namazın genelinde ve bilhassa secdede Cenâb-ı Hakk’a çokça yakarmak lazımdır. Bu hususta “el-Kulûbü’d-Dâria” kitabının giriş bölümünde ve muhterem Hocaefendi’nin “Dua Mecmuası” isimli eserinde Efendimiz’den nakledilen dualardan, ayrıca Peygamberimizin her sabah ve akşam okudukları evrâd ü ezkârdan istifade edilebilir.

Mesela, rükûda hakkını vere vere, kelimeleri güzelce telaffuz ederek -bazı fukahaya göre- bir kere “Sübhâne rabbiye’l-azîm” demek şarttır. Bu tesbih, çok hızlı söyleniyorsa ve söyleyen ne dediğinden habersizse, onun mânâsı yoktur ve adeta söylenmemiş gibidir. Bazı fukahaya göre ise, onu en az üç defa söylemek gerekir; beş ya da dokuz defa tekrar edilebileceği de belirtilmiştir. Onun için, rükûda ve secdede en az üç defa, yavaş yavaş, kelimeleri tam telaffuz ederek bu tesbih söylenebilir. Ardından da yukarıda ifade etmeye çalıştığımız şartlara uygun dualar kalb ibresi O’na tam yönelmişliği ihsas ettireceği ana kadar tekrar edilebilir. Zaten ancak bu şekilde eda edilen bir namaz “ikâme edilmiş” sayılır, diğerleri sadece “kılma”dır.

Aslında, çoğu zaman dîk-ı elfazdan (kelime darlığından) dolayı kullandığımız “namaz kılmak” tabiri, bir işi hakkıyla eda etmeyi değil onu yapmış gibi olmayı çağrıştırmakta ve bir sun’îlik taşımaktadır; “kılmak” yerine “ikâme etmek” demek daha isabetli olacaktır. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de elliden fazla ayette namaz (salât), “ikâme” fiilinin muhtelif kipleriyle birlikte zikredilmektedir. Ayrıca, pek çok ayette “Namazı ikâme edin!” buyrulmaktadır. Evet, “ikâme etmek”; namazın içinde yer alan kıyam, rükû, secde gibi rükünleri yerli yerinde, düzgün şekilde, sükûnet içinde, hakkını vererek yapmak ve bir manada “dinin direği”ni itina ile ayağa kaldırıp yerine koymak demektir.

Şu kadar var ki, insan farklı duaları uzun uzun tekrar etme, rükû ve secdeyi kıyama denk götürme işini yalnız başına namaz kıldığı zaman yapmalıdır. İmam’ın cemaati bıktıracak ya da ihtiyaç
Yazının devamını oku »

5. Secde


Secde sözlükte “itaat, teslimiyet ve tevazu içinde eğilmek, yere kapanmak, yüzü yere sürmek”anlamına gelir. Namazın her rekâtında belirli uzuvları yere veya yere bitişik bir mahalle koyarak iki defa yere kapanmak namazın rükünlerindendir. Allah Resûlü’nün (aleyhissalatü vesselâm) uygulamasına en uygun secde, yüz, eller, dizler ve ayak parmaklarının üzerine olmak üzere yedi uzuv üzerinde yapılanıdır.

Mümin, bütün bu manaları rükûda kalbinde duyduktan sonra, Rabb’inden gelen bir recâ (ümit) meltemi ile yeniden başını kaldırır ve yeniden O’nun rahmetine doğru nazar eder.

İşte kul, rükûdan tekrar doğrulurken bir inşirah hisseder sonra da, Cenab-ı Hakk’a karşı şükranın ifadesi olarak yüzünü yere koyup secdeye kapanır. Bu defa da, Efendimiz’in: “Kulun Rabbine en yakın olduğu zaman secde halidir. Öyle ise secdede iken çok dua edin”buyurduğu, Rabb’e en fazla yakın olma anını ihraz eder. Orada da üç defa: “Yüce Rabbim, (her çeşit kusurdan) münezzehtir.”demek suretiyle Rabbi tazimde bulunur. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem); “Allah’a secde et ve yalnızca O’na yaklaş”(Alak, 96/19) emrine imtisal edip secde ediyor; bazen “Allah’ım! Büyük-küçük, evvel-âhir, gizli-açık bütün günahlarımı mağfiret buyur.”diyerek kendinden geçiyor; bazen de: “Allah’ım! Sana secde ettim, Sana inandım, Sana teslim oldum. Yüzüm de kendisini yaratıp şekillendiren, ona kulak, göz takan Yaratanına secde etmiştir. Yaratanların en güzeli olan Allah ne yücedir!”şeklinde dua ederek Rabbine karşı tazimat ve tekrimatını ifade ediyordu.

Hasılı mümin, yaptığı bu secde ile, tıpkı Efendimiz’in kulluğuyla yükselip miracda Rabbisiyle görüştüğü gibi, bir görüşme ve mülâkat için O’nun arkasında ihraz etmesi gereken yeri ihraz edecektir. O, namazını eda ederken, bu muallâ mevkii ihraz etme niyetiyle kılmalıdır. Rabbisinin kendisine yaptığı emir ve teklifi, yine Rabbinin kendisine vadettiği şeyi elde etmek için yapan mümin, namazın bütün erkânında tatlı bir zevk ve namütenahi bir lezzet duyacaktır. Zira bu vaadin arkasında rıza-yı ilahiyi elde etme, cemal-i ilahiyi müşahede vardır ve bu büyük vazifeyi eda ederken de, rehber olarak önde Peygamber Efendimiz vardır.

Gece İbadeti ve Tebliğ Münasebeti


Müzzemmil sûresinde Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem), insanlara Kur’ân mesajını sunarken, önce mutlaka ve mutlaka gece ibadet yapması ve Kur’ân-ı Kerim tilavet etmesi emrediliyor. Buna göre tebliğ ve gece ibadetinin birbiriyle irtibat ve münasebetinin bir tahlilini lütfeder misiniz? Günümüzde tebliği iş edinenlerin bundan alması gereken dersler nelerdir?

İlk nazil olan sûreler arasında yer alan Müzzemmil ve Müddessir sûrelerine, tebliğ ve irşad erlerinin geceleri kalkıp Rabbileri karşısında kemerbeste-i ubûdiyet içinde olmaları gerektiği gerçeği etrafında örgülenmiş vahiy nakışları da denebilir.

Gece ibadeti bir ölçüde, inziva, halvet, teveccüh ve tebettül mânâlarını da ihtiva eder. Aslında, bu tabirlerin bazıları Kur’ân’a aittir. Nitekim Kur’ân “Allah’tan başka her şeyle bir mânâda alâkanı keserek kendini tamamen O’na ver! Ve sadece O’nun mârifeti, O’nun muhabbeti, O’nunla alâkalı zevk-i ruhanîler ve O’nun tecellîleri ile otur kalk.” [1] tarzındaki bir üslûpla bu önemli hususa işaret etmektedir. Bu ise, ancak, Yazının devamını oku »

Öncesi ve Sonrasıyla Namaz Hakikati


En son ve kâmil din olan İslam’ın direği, ibadetlerin baştâcı, ruhu, özü, üsâresi ve müminin de miracıdır namaz. Aslında namaz bizden önceki ümmetlerde de vardı: Tek başına bir ümmet aynı zamanda Halilullah olan Hazreti İbrâhim ve oğlu Hazreti İsmâil’e “Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Evimi tertemiz tutun!” diye emir buyuruldu. Yıllar sonra Kelimullah Hazreti Musa zamanında İsrâiloğulları’na 50 vakit namaz farz kılındı. Ruhullah Hazreti İsa daha beşikte iken “Yaşadığım müddetçe Allah bana namazı ve zekâtı farz kıldı” diye konuştu. Namaz, İslam ümmetine ise bir gece Kutlular Kutlusu’nun o kutlu yolculuğunun ardından bir hediye olarak geldi.

Efendimize namaz Mirac gececi takdim edildi. O’na göklerin kapıları açılmıştı. O, ashabının arasına döndüğünde ise içinden geçtiği kapıyı kapatmadı ve aralık bıraktı. Bu kapıdan geçiş bileti olarak da yanında mirac enginlikli namazı getirdi. Namaz bir çadırın orta direğidir ve o olmazsa çadır yıkılır. Fakat o çadırı yanlardan destekleyen kazıklar da göz ardı edilmemelidir. Nedir bu destekler ve tamamlayıcı unsurlar; abdesttir, ezandır, cemaattir, tesbihattır…

Namaz yolunda ilk tembih ve en birinci hazırlık abdesttir. Mümin bu hazırlığa taharetiyle başlar öyle ki daha ıtrahata giderken namaz kılmak için yapılan niyet namaza kadar geçen süreyi ibadet hükmüne çevirir. Abdestle, bedeni nâpâk şeylerden ve sezildik-sezilmedik menfîliklerden arınan insan artık büyük randevu için ilk hazırlığını yapmıştır. Hazreti Ali abdest alacağı an kendisine bir haller olur, benzi sararır, kendinden geçerdi. Kendisine nedir bu hâlin diye soranlara da; Yazının devamını oku »

Namaz ve secde


Muhakkikîn-i ulema, namaz rükünleri arasında yer alan secdeyi, insanın ulaşabileceği en son zirve’ olarak kabul eder ve ‘diğer rükünler, secdeye ulaşabilmek için birer basamak hükmündedir.’ derler.

Bu tahlile bütünüyle katılıyorum. Evet insan abdest ile başlayan, Rabbin huzuruna çıkma ameliyesinde çeşitli safhalardan geçer ve Allah Resûlü’nün ifadesiyle ‘kulun Rabbisine en yakın olduğu’ mekâna, yani secde hâline ulaşır. Yalnız burada önemli olan, secdedeki insanın, Rabbisi ile olan kalbî münasebeti ve duyduğu, hissettiği şeylerdir. Meselâ bana göre bir insan, kıyamda dururken ‘Rabbim, şayet Sen teşrî kılmasaydın, Sana karşı nasıl kulluk yapılır ben bilemezdim Sana sonsuz hamd u senalar olsun’ rükuda ‘Bu hâlim benim ubudiyetimi ifade etmede yeterli mi değil mi bilemiyorum ama Efendimizi örnek alarak yapabildiğim kadar yapmaya çalışıyorum, Sen kabul eyle.’ ve secdede ‘Eğer muktedir olsaydım Allah’ım, başımı ayaklarımdan da aşağıya koyardım.’ gibi düşüncelerle namazın her bir rüknünü duya duya edâ etmelidir.

Evet, namaz, miracın gölgesinde öteler ötesine yapılan bir seyahat ise, secde de o namazda en âzâm bir rükün olduğuna göre, insan secdede nihaî kurbeti hissetmeye ve kalbinde onu yakalamaya çalışmalıdır.

Bana göre secde, Mevlâna’nın tabiriyle ‘şeb-i arus’ misali insana değerlendirmesi için verilmiş bir fırsattır. Herkesin mârifet ufku ve kâmet-i kıymeti ölçüsünde ‘âsâr-ı feyz’e mazhar olabileceği bir zemindir. Secde Allah’ın haricinde her şeyin ve herkesin nefyedilip ‘illallah’ deneceği mekândır ve onun Rabbisiyle olan kurbet yudumlayacağı bir yerdir.. evet Cenâb-ı Hakk’ın şanına muvafık kemal-i inkıyadın adıdır secde. Öyleyse burada ne, nasıl, ne şekilde ve niçin yapılması gerekiyorsa, bunlar nazara alınarak yapılmalıdır.

Namaz


Namaz, bütün ibadetlerin özü, ruhu ve piridir. O, sefine-i dinin direği ve Allah’a kulluğun remzidir. Namaz ve onun doğru kılınması üzerinde her zaman ısrarla durulmalıdır.

Namazın her anında huşûu yakalamak çok önemlidir. Huşû, saygıyla tir tir titreme demektir.

Secde, namazın debisinin en yüksek olduğu andır. O, nereye akıyorsa insanı da alıp oraya götürebilir.

Her namazda bir kere daha ruhun heykeli ikame edilmelidir. Bir kişi 15-20 sene namaz kılsa namaza alışabilir. Bazıları “Altmışımdan sonra namaza başladım” demektedir ki, zannediyorum onlar bu sözleriyle, namazın tabiatlarının bir derinliği hâline gelmesini kastediyorlar.

Namaz Insani


İnsan, secdede hiçbir şey söylemeden, en derin mülâhazalar ile istediği kadar durabilir. Önemli olan kişinin kendini namaza salıvermesidir. İnsan, namazda bazen öyle bir şey okur ki, o şey onu alıp değişik derinliklere götürebilir. Bu tamamen vicdanî bir mülâhaza olup hissetme ve duyma meselesidir. Resûlullah’ın rükûu kıyamına yakın, secdesi de rükûuna denkti. O, bazen bir rekâtta Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ sûrelerini okurdu; rükûda duruşu da ona eşti; hemen bütün rükünler aynı gibi olurdu.. evet, bazen O’nun nafile olarak kıldığı bir rekât namazı, bizim hatimle kıldığımız teravih namazı kadar sürerdi. Hâlbuki biz, senede bir ay kıldığımız teravih namazı ile ne kadar çok namaz kıldığımızı sanırız..!

Soru: “Onların alâmeti, simalarındaki secde izidir.” (Fetih, 48/29) mealindeki ayet-i kerimede işaret edilen “secde izi”ni nasıl anlamalıyız?


  • Ahiretle alâkalı meseleleri bu dünyanın kıstaslarıyla değerlendirirsek yanlış neticelere ulaşmamız kaçınılmaz olur; mesela, burada söyleyeceğimiz “Elhamdulillah” sözünün bir Cennet meyvesine dönüşmesini fizikî ölçülerle açıklamaya kalkışırsak hatalı yorumlardan kurtulamayız.
  • Çok namaz kılan insanların alınlarında tabiî olarak bir iz belirebilir; fakat, insan kendini ifade etme fırsatları kollayan nefs-i emmâreye malzeme vermemek için, mümkünse öyle maddî bir secde alâmetinin ortaya çıkmasına mani olmalıdır.
  • Hem çok namaz kılma hem üzerinde onun izinin görünmemesini sağlama, hem çok ibadet etme hem ibadet yorgunluğu ortaya koymama, hem çok oruç tutma hem beti benzi atmış görünmemeye çalışma… böyle derin olup sığ görünme, hâlis bir mü’minin şiarıdır.
  • Alındaki secde izi, uhrevî ve melekî bir güzelliktir; o manevî bir alâmet ve farklı buuddaki bir gökçekliktir; onu Cenâb-ı Allah, melekler ve ruhânîler görürler.
  • Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz alınların nasırlaştırılmaması gerektiğini beyan buyurmuştur; dolayısıyla, icap ederse yumuşak bir seccade kullanılmalı ve nefsin riya için sûiistîmal edebileceği bir izin oluşması engellenmelidir.
  • Seher vaktinde uyuyanları görünce çok buruklaşıyorum; adeta ayaklarımın bağı çözülüyor ve yıkılıyorum. Mevlâ-yı Müteâl’in “İsteyen yok mu vereyim, dua eden yok mu icâbet edeyim, af dileyen yok mu bağışlayayım!” çağrısının mukabelesiz kalışına çok üzülüyorum.

Dinlemek icin indirin.

Namazda Tadîl-i Erkân


Ebû Hureyre (r.a.) Asr-ı Saadette cereyan eden bir hadiseyi şöyle anlatır: Resûlullah (s.a.s.) mescide girmişti. Derken taşradan bir şahıs geldi ve namaz kıldı. Sonra gelip Resûlullah (s.a.s.) ile selamlaştı. Resûlullah (s.a.s.) ona, “Dön ve yeniden namaz kıl; çünkü sen namaz kılmış olmadın!” dedi. O da dönüp evvelce kıldığı gibi namaz kıldı. Resûlullah (s.a.s.) yine ona dedi ki: “Dön ve yeni baştan kıl; çünkü sen namaz kılmış olmadın!” Allah Resûlü (s.a.s.) üçüncüsünde de namazı tekrar kılmasını emredince o şahıs: “Seni hak üzere gönderen Allah’a yemin ederim ki, bu kıldığımdan başka daha iyi nasıl kılacağımı bilmiyorum. Bana doğrusunu öğretir misin ya Resûlallah?” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Yazının devamını oku »

« Older entries